15 Ekim 2022 Cumartesi

Soğuk bir kış sabahı

  


Alarmın zırlamasıyla uyandım. Gözlerimi açar açmaz soğuğun tesirini şimdiden vücudumda yayıldığını hissediyorum. Her gün sabahın köründe uyanmak zorken, kışın uyanmak daha katlanılmaz oluyor. Yataktan çıkmak cennetten kovulmakla eşdeğer. Sıcacık, rahat yatağı bırakasım yoksa da kalkmalıyım, işe geç kalırsam maaşımdan kesilir. Yavaştan doğrulunca şeytan tekrar yatmam için fısıldıyor; "Bugünde gitme işe be Ahmet!" sesleri kulağımda çınlıyor. Kendi kendime: "Kalk ulan kalk! İşe geç kalacaksın." diye söylenip fırladım yatağımdan. Hızlı kalkınca daha az üşüyor insan galiba, yok yok üşümesi geç oluyor, beyin hâlâ yatakta sanıyor kendisini. Aynadan suratıma bakınca bir hafta tıraş olmamış sakal ve uykuya aç gözler görüyorum, garibim biraz uyusa ne olacaktı sanki! Musluğu açınca soğuk su elimde kayıp geçti, avuçlarımı doldurup yüzüme yıkadım. Vücudumda ki soğukluğun iki misline çıktığına yemin edebilirim. En azından kendime geldim, gözlerim açıldı biraz.

Kahvaltıda biraz zeytin biraz da küflü lor peyniri var. Anam sağ olsun lor peyniri göndermişti, az az idare ederim derken küflenmiş o da. Kısacık hayatta o bile küfleniyorsa ben nasıl küflenmiyeyim?

Ekmek yine zamlanmış çeyrek ekmekle kahvaltı edeceğim yoksa geceye kalmaz. Cebimdeki bir kaç kuruş da ekmeğe gidiyor, idare etmezsem yine kirayı geciktiririm. Kira gecikirse evden de olurum.

Şuan evli olsaydım karımı, çocuğumu nasıl geçindirecektim? İyi ki evlenmedim. Kendini doyuramayan adam karısını, çocuğunu nasıl doyursun? 

Hava henüz aydınlamamış, sis yoğun, herkes iş için sabahın köründe uyanmış; sadece işe gidenler değil, mektebe giden çocuklar da kalkmış. 

Bu kış soğuğunda söylene söylene uyanıyorum da bu küçük yavrucaklar nasıl uyanıyor acep? Otuz yaşına geldin neredeyse Ahmet utanmıyor musun!

Utandım doğrusu kendimden.

Yol mu uzuyor nedir git git bitmiyor. İş yeri ne ara bu kadar uzak oldu? Her akşam dönerken bu kadar uzak gelmiyordu, her sabah uzaması ne iş? Ben abartıp duruyorum galiba... 

Sabahları gördüğüm dilenci yine yerinde. Acaba evi barkı var mıdır? Kışın bu soğuğunda sabahtan akşama buralarda süründüğüne göre yok herhalde. 

Yine zengin tiplerin peşinden dolanıyor, yalvarıyor. Verse verse zengin verir, fakir neyi var ki versin?

Sarışın, uzun boylu, meleği andıran bir kadın çantasına uzanıp kağıt para çıkarıp verdi. Herhalde melek olsa, yoksa kim bir yüzlük çıkarır fakire verir ki. Zengin bile kolay kolay vermez o parayı, pintiler neyine verecek o kadar parayı... Gülümsemesiyle gitti sarışın melek... 

İçeriye girerken bir sıcak vurdu yüzüme ki, cehennem olsa da atlarım. Isıyı vücudumda hissediyorum, bedenimde ki buzlar çözülüyor sanki... 

Karşıdan bizim Furkan koşarak geldi yanıma:

- Abi olanlardan haberin var mı?! 

Yüzünde hiç görmediğim bir ifade var; korku, tedirgin, nefes nefes kalmış ve omuzumda ki eli titriyor. Her sabah sırıtan, dalgacı olan bu çocuğun hali kötü bir şeye işaret olduğu belli. Her zaman ki ses tonumla konuştum yine onunla:

- Hayırdır ulan ?

- Hayır mı kaldı abi fabrika iflas etmiş, bizim patron da dün gece kafasına kurşun sıkmış!

Bir nefeste anlatıp gözlerimin içine baktı Furkan. Şöyle bir baktım ona halinden değişim yok... Kendi kendime:

- Ulan bilseydim sabahın köründe sıcak yatağımdan çıkmazdım. Dedim. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sen Benim Gizim

 'Ruhum ruhuna kenetlendi' Yürek hasretinle kurudu Gelsen görsen içimi Sen benim gizim Sen benim gizli yaram Yalnızlığın ıssızlığı ü...